Müjde Işıl – James O’Barr’ın çizgi romanına dayanan 1994 tarihli “The Crow”, Bruce Lee’nin oğlu Brandon Lee’nin sette boş sanılan bir tabancadan çıkan kurşun yüzünden şimdi 28 yaşında ölmesiyle anılır en çok. Sahnelerinin çoğu çekildiği için dublörle vs. tamamlanır sinema. Sonrasında farklı karakterler ve oyuncu takımlarıyla devam sinemaları gelir lakin birinci sinemanın muvaffakiyetini tekrarlayamaz. Bir seri başlatan bu imal birebir vakitte Alex Proyas’ın birinci sinema sinemasıdır. 2024 tarihli “The Crow/Ölümsüz” hem çizgi eserin yeni uyarlaması hem de 30 sene sonra gelen bir yine çevrim. Neredeyse 2010’lardan beri gündemde olan proje nihayet karşımıza geldi. Sinema, cinayete kurban giden Eric’in hayata dönüp bir karganın yoldaşlığında, kendisini ve sevgilisi Shelly’yi öldürenlerden intikam alışını anlatıyor.
Hızlı ve kanlı
Film hem çizgi roman hissiyatını hem ‘acılı’ üstün kahraman konseptini hem de günümüz süratli ve kanlı aksiyon sinemasını birleştirmeyi hedeflemiş. Batman’in Gotham’ı üzere karanlık ve suça bulanmış bir kent atmosferinde birbirine tutunarak ayakta kalmaya çalışan genç çiftin öyküsü araf, ölümsüzlük üzere uhrevi, doğaüstü unsurlardan ve bir insanı her kusuruyla sevme fikrinden güç alıyor. Eric’in yansıtılışı, özellikle Joker’in akıl hastanesi kıssası ve görünüşü ile çokça benzerlik taşıyor. Yurt dışında pek sevilmeyen Jared Leto’nun Joker performansına çok benzeten olmuş. Eric’i canlandıran Bill Skarsgard’ın karakteristik bir siması var. Arıza karakterlere uygun ahenk sağlıyor doğal olarak. Sinemada de karakterinin özgünlüğüyle ilerlese daha tesirli olabilirmiş performansı. Lakin aslında sinemanın aslına sadık ya da orijinal olmak üzere bir gayesi yok. Son periyotta tepeye çıkan aksiyon ve kanlı dövüş sahnelerinin benzerilerini izletiyor bize. “The Man Who Knew Too Much” ve “Mission Impossible: Rogue Nation”ı anımsatan opera sahnesi, sinemanın en akılda kalan kısmı. Danny Huston ise ‘Hollywood’un takımlı kötüsü’ olarak tekrar alıştığımız bir rolde perdeye geliyor.