Pygmalion etkisi ya da ‘kendini gerçekleştiren kehanet ‘ kısaca bir şeyin sadece istendiği ve beklendiği için gerçek olması durumudur. Yani bir şeyin olmasını ne kadar çok istersek ve beklersek o şeyin olma olasılığı o kadar yükselir.
Peki Pygmalion etkisi adını nerden alıyor?
Aslında Pygmalion etkisi adını mitolojideki bir karakterden alıyor. Bu mitolojiye göre Pygmalion adındaki bir heykeltraş bir gün hayalindeki kadının heykelini yapmaya karar veriyor, uzun bir çaba harcadıktan sonra heykelini tamamlıyor ve ortaya efsanevi güzellikte bir kadın figürü çıkıyor. Hatta bu kadın o kadar güzel ki Pygmalion dünyadaki hiçbir kadının bu güzellikte olamayacağını düşünüyor ve günden güne bu kadına aşık oluyor. Dolayısıyla da cansız olduğu için derin bir ıstırap çekmeye ve adaklar adamaya başlıyor. Efsaneye göre Afrodit adağını kabul ediyor ve heykeli canlandırıyor. Ve mutlu son: Pygmalion ile canlandırılmış hayali evlenip mutlu oluyorlar. ?
Tarihte bu etki birçok bilim insanı tarafından tanımlanmıştır ama az önce bahsettiğim mitolojik hikayeye en uygun olan tanım modern sosyolojinin babası olarak bilinen Robert K. Merton tarafından yapılmıştır. Merton pygmalion etkisini ‘zaman içinde gerçeğe dönüşen inançlar’ olarak tanımlıyor. Kültürel ve toplumsal yapı alanlarında çalışan Merton, rol modeli, kastedilmeyen sonuçlar ve kendini gerçekleştiren kehanet terimlerini literatüre kazandırmıştır diyebiliriz. Ofis ortamında yürütülen bir çalışmasında bir olaya ya da kişiye karşı olan beklentimizin aslında bizim kendi davranışımızla biçimlenmiş olsa da kendini doğrulamış olacağı sonucuna varmıştır. Bir örnek ile netleştirecek olursak, gerçekte böyle bir durum olmadığı halde iş yerinde kendisine saygı duyulmadığını düşünen bir kişi, bu algısı sebebiyle iş arkadaşlarının kendisine karşı olan hemen hemen her davranışı saldırı olarak algılayıp, onlara karşı geri verdiği enerji ve tutumlarıyla bir süre sonra kişiye gerçekten de saygı duyulmayacak bir hale getirir. Sonuç olarak, kehanet kendini gerçekleştirir.
Robert Rosenthal ve Lenore Jacobson’a göre yüksek beklentiler daha iyi performansa yol açarken düşük beklentiler daha kötü performasa neden olur yani her iki durumda kendi kendini gerçekleştiren kehanete yol açar. Bu düşüncelerini kanıtlamak için eğitim ortamında bir çalışma yürütmüşlerdir. Çalışma da bir sınıf öğrenciye genel yetenek testi verilir, bunun yanında öğretmenlerde bu deneye dahil edilmiştir. Öğretmenlere sınıfın en başarılı %20’lik kısmının sonucu verilir ama bu sonuçlar gerçeği yansıtmıyordur, yani o %20’lik kesim tamamen rastgele seçilmiştir. Fakat öğretmenler bu öğrencilerin yüksek IQ seviyesine sahip olduklarını düşünürler. Dönem sonunda bu öğrencilere tekrar bir genel yetenek sınavı yapılır ve bu %20’lik kısımdaki öğrencilerin gerçekten de performanslarını arttırdıkları gözlemlenir. Rosenthal ve Jacobson’a göre bunun sebebi tamamen öğretmenlerin o öğrenciler hakkında kafasında oluşturduğu beklentilerdir. Yani öğretmenler daha başarılı olacağını düşündüğü öğrencilere karşı daha sabırlı ve özverili yaklaşmış, olumlu beklentilerini onlara jest ve mimikleriyle ya da ses tonu ve çeşitli yollarla iletmişlerdir. Bunu tamamen bilinçsiz ve istemsiz bir şekilde yapan öğretmenler bu yolla o öğrencilerin kendilerine karşı olan algılarını olumlu yönde etkileyerek onları daha fazla çalışmaya teşvik etmişlerdir. Sonuç olarak bir kişiye o kişinin başaracağına inandığınızı belli ederseniz, başarma ihtimali artar. Yani yüksek beklentiler beraberinde yüksek başarıyı ve performansı getirir de diyebiliriz.
Tüm bu bilgilerden yola çıkarak son bir çıkarım yapacak olursak, beklentilerimizin karşımızdaki insanın davranışlarını ve tutumlarını şekillendirdiği inkar edilemez bir gerçektir fakat burada gözden kaçırmamamız gereken bir nokta var ki o da karşımızdaki kişinin kapasitesini aşmamak. Yani evet beklentimizi yüksek tutalım fakat dozunda ve dengeli olarak. Bunlara ek olarak, karşımızdaki insanlardan beklentilerimiz ve kendimizden beklentilerimiz arasında pygmalion etkisi açısından hiçbir fark yoktur. Kendimize karşı olan inançlarımız davranışlarımızı, davranışlarımız ise performansımızı etkiler.
Başarabileceğinize inanırsanız başırsınız, başaramayacağınıza inanırsanız başaramazsınız..